Mısır’da ailesini bırakıp hedefleri için Türkiye’ye gelen Adem Asil, Avrupa ve Dünya şampiyonu unvanlarının yanına bir de olimpiyat şampiyonluğunu eklemek istediğini söylerken, bu branşa nasıl başladığını, ülkemizdeki uyum sürecini MİLLİYET’e anlattı.
– Evet Adem, Paris’e az bir zaman kaldı. Süre azaldıkça neler hissediyorsun?
“Paris… Her geçen dakika heyecanım artıyor. Olimpiyatların farklı bir havası var. Yarışmaktan öte o atmosferi yaşamak bile unutulmaz bir tecrübe. Sporcu olarak orada olmak ise gerçekten bambaşka. İlk olimpiyat tecrübemi Tokyo’da yaşamıştım. Pandemi nedeniyle kısıtlı bir olimpiyattı ama ona rağmen etkilenmiştim. Paris’te tüm şehrin yaşadığı bir olimpiyat olacak. Tokyo’da madalyaya yaklaşmıştım. Yaptığım atlayış iyiydi ama elimi yere değdirmemle şansımı kaybettim. Bunu şöyle açıklayabilirim: Aldığım madalyayı kendi ellerimle geri verdim. Tabii, hep güzel anılar biriktiremiyorsunuz. Kaçan madalyaya üzüldüm ama benim için önemli bir tecrübe oldu. Olumsuzluklara fazla takılmamak gerekiyor. Ne kadar takılı kalırsanız bu durum sizi geri çeker. Elbette koleksiyonumda eksik olan olimpiyat madalyasını almak istiyorum. Sakatlığıma rağmen çok çalışıyorum, emek veriyorum. İnşallah emeklerimin karşılığını alacağım.”
– Başka ülke adına yarışan sporcular geçiş döneminde zorluk yaşamış, belirli bir süre yarışma şansı bulamamıştır. Sen de bunları yaşadın mı?
“Geçmiş döneminde zorluklar yaşamadım desem, dürüst cevap vermiş sayılmam. Elbette yaşadım. Türkiye’ye geldiğimde henüz 18 yaşındaydım. 18 yaşında ailemden, doğduğum yerden ayrılıp maceraya atıldım. İşim kolay olmayacaktı. Alışma sürecinde zorluklar yaşadım ama buradaki herkes bana çok yardımcı oldu. Federasyon başkanımız, hocalarım, takım arkadaşlarım… Hepsi beni aileden biri olarak gördü. Bu da alışma süremi minimuma indirdi. Kurallar gereği 2 yıl yarışamadım. Ama bu dönemi sıkı antrenmanlarla geçirdim. 2 yılın sonunda da neredeyse katıldığım her yarışmadan madalyayla döndüm.”
– Milli takım olarak çok iyi bir uyumunuz var. Buraya geldiğinde uyum süreci seni zorladı mı?
“Uyum sürecimi hızlı geçirmemin sebebi buradaki insanlar. Başkanımızdan hocalarımıza, takım arkadaşlarımdan tüm ekibe sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Buraya geldiğim ilk günden itibaren beni yalnız hissettirmediler. Elbette burada özel parantezi takım arkadaşlarıma açmam gerekiyor. Her günümüz tesiste beraber geçiyor. Hem tesiste hem dışarda beraberiz. Onlar benim buradaki ailem. Bir sorunum olduğumda hep yanımdalar. Bu konuda çok şanslıyım.”
– Mısır’da bir numaraydın. Buraya geldiğinde karşına şampiyonlar çıktı. Bu senin başarılarının gelmesini hızlandırdı mı?
“Hiçbir başarı size altın tepside sunulmaz. Gidip o başarıyı almanız gerekir. İnsanlar o zaman size gerçekten saygı duyar. Buraya geldiğimde çok daha farklı isimlerle kürsü yarışına gireceğimi biliyordum. Bu durum beni motive eden nedenlerden biri oldu. Mücadeleyi, iddialı olmayı seviyorum. Kendi potansiyelimin, neler yapabileceğimin farkındayım. Çok çalıştığımda ve hayallerime inandığımda o madalyaları alabileceğimi biliyordum. Çok şükür ki şu ana kadar öyle oldu. Hep daha da iyi olmak istiyorum. Belki de bu nedenle en iyilerin arasında, en iyilerden biri oldum.”
“NE TAKIM DEĞİL Mİ?”
– Ferhat Arıcan, İbrahim Çolak, Ahmet Önder ve sen… Cimnastikte yeni bir sayfa açtınız. Bu akımı başlatmak nasıl bir duygu?
“Ne takım değil mi? Bu saydığın isimlerin hepsi Türk cimnastiği için çok önemliler. Bu takımda olimpiyat madalyası var, dünya ve Avrupa şampiyonluğu var… Çok özel bir takım olduğumuzu düşünüyorum. Sizin de dediğiniz gibi cimnastikte yeni bir sayfa açtık. Bu takıma bir dünya şampiyonluğu ve 2 Avrupa şampiyonluğuyla destek vermek harika bir gurur. Son Dünya Şampiyonası’nda bir kez daha tarih yazdık. Paris’te, tarihimizde ilk kez takım olarak mücadele edeceğiz. Bu takımın, hikayemde özel bir yeri olacak. Umuyorum ki Paris’te yeni bir tarih yazarız.”
“ALDIĞIM MADALYALI ELİMLE GERİ VERDİM”
– Tokyo 2020’deki atlama masasındaki serin… Liderdin, sonra hata geldi. O kısa süreyi anlatabilir misin?
“Hala aklımda o anlar. Ama asla oraya takılı kalmadım. Evet, üzüldüm ama oraya takılacak kadar vaktim yok. Önemli olan gerekli dersleri çıkarıp yola devam etmek. Atlama masası finallerine iyi bir giriş yaptım. Madalyaya yakındım. Atlama masasında iki atlayış yapılıyor ve ortalaması alınıyor. İlk atlayışımdan sonra liderliği aldım. Her şey güzeldi. Cimnastik öyle bir sporki ufak bir hatanız madalyayı kaybettirebiliyor. Ben de bunu acı şekilde tecrübe ettim. İkinci atlayışımda bitirişte elim yere değdi. Adeta aldığım madalyayı elimle geri verdim. Kolay değil, olimpiyatlardan bahsediyoruz. Sporun zirvesi. Bu kadar yaklaşmışken kaçırmak beni üzdü. Yaşadığım tek baskı kendime uyguladığım baskıydı. Evet, kendimi eleştirdim ama bunu uzatmadım ve sonraki hedeflerime odaklandım.”
– 2021’de açılışı bronz ile yaptın, sonra madalyanın rengi 2022’de altın oldu. O geçiş sürecini bir de senden dinleyelim…
“Bu geçiş süreci planlıydı. Ben potansiyelimin farkındaydım. 2021’de perdeyi bronz madalyayla açtık. 2022’de Liverpool’a altın için gittim. Gerçek hedefim kürsünün en üst basamağıydı. Bunu yapabileceğimi biliyordum. Halka aletine çıktım ve istediğim seriyi yaptım. Zaten serim bittiğinde müthiş bir sevinç yaşadım. Sonuçlar açıklanmasa da kazandığımı biliyordum. O an bir duygu patlaması yaşadım. Bunca yıl verdiğim emek, yaşadığım zorluklar… Hepsi gözümün önünden geçti. Artık dünya şampiyonuydum. O anlarları asla unutmayacağım.”
– Bu sene düzenlenene son Türkiye Şampiyonası’nda talihsiz bir sakatlık yaşadın. Sonrasında şampiyonu unvanıyla gittiğin Dünya Şampiyonası’ndan madalyasız döndün. O süreci anlatabilir misin?
“Maalesef her zaman işler planladığınız gibi gitmiyor. Sezona iyi bir grafikle girmiştim. Antalya’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nı harika geçirdim. Kendi seyircimiz önünde halka aletinde ve genel tasnifte şampiyon oldum. Benim için harika bir tecrübeydi. Tüm salonda müthiş bir coşku vardı. Ancak arada o planlar bozulabiliyor. Geçtiğimiz ağustos ayında gerçekleşen Türkiye Şampiyonası’nda talihsiz bir sakatlık yaşadım. Hala rehabilitasyon sürecim devam ediyor. Henüz 100’de 100 performansıma ulaşabilmiş değilim. Dünya şampiyonasında da sakatlığım devam ediyordu ancak takım arkadaşlarımı yalnız bırakmak istemedim, içime sinmezdi. Orada harika bir mücadele vererek olimpiyat biletini aldık. Paris’e daha hazır gideceğim.”
“CİMNASTİK BENİM İÇİN BİR OYUNDU”
– Çocuk yaşta spor disiplinine kavuşmak zordur. İlk zamanlar zorlanmadın mı? Yani ‘arkadaşlarımla oynasam daha iyi olur’ demedin mi hiç?
“Cimnastik, başlarda benim için oyundu zaten. Her an oynamak istediğim bir oyun. Hani sokakta arkadaşlarınızla oynar ve asla eve girmek istemezsiniz, girdikten sonra da ertesi günü beklersiniz ya, işte öyle. O yüzden hep disiplinli oldum. Bir şeyi severek yaptığınızda disiplin beraberinde geliyor. Tabii ki arada sıkıldığım oldu. Özellikle başaramadığımda bırakmak istedim ama bırakmadım. İnsan fedakarlıkları kadar başarılı olur. Eğer bir hedefiniz varsa sonuna kadar gitmeniz gerekiyor.”
“HİÇBİR ZAMAN VAZGEÇMESİNLER”
– Son olarak bu spora başlayacak çocuklardan, ailelerinden birçok mesaj alıyorsundur. Onlara bir mesajın var mı?
“Ne kadar zor şartlarla karşılaşsalar bile çalışmaktan vazgeçmesinler. Gerçekten emek verdiklerinde o hayal er ya da geç gerçekleşecek. Bundan emin olsunlar. Çok çalışmanın karşısında kimse duramaz. Aileler de her zaman çocuklarının yanında olsunlar. Başarı çoğu zaman bir takım oyunudur ve bu takımlardan en önemlisi ailedir.”
– Seni cimnastiğe başlatan ne oldu? Ne gibi zorluklar yaşadın?
“Bu başlı başına bir hikaye. Sosyal medyamda benim hikayem hashtagini kullanıyorum. Çünkü bir hikayem var. Mısır’da dünyaya geldim. Cimnastikle abim sayesinde tanıştım. Abim benden üç yaş büyük. O antrenmana giderken, beni de alıyordu. Aslında başta eğlenmek için gidiyordum. Bu eğlencenin hayatım olacağını bilmiyordum. Abim 14, ben 11 yaşındayken birlikte yarışıyorduk ve rakiptik. Sonra abim ciddi bir sakatlık geçirdi ve bırakmak zorunda kaldı. O sıralarda, benim cimnastikteki yolum ciddileşmeye başladı. Salona gitmek, imkansız gibi görünen hareketleri yapmak bana zevk veriyordu. 13-14 yaşlarımda Mısır’da milli takıma seçildim. Orada bölgesel başarılar elde edebilirdim ama çıtayı yükseğe koymak için hamle yapmam gerekiyordu. 2017’de Türkiye’ye gelmeye karar verdim. Ve şimdi dönüp baktığımda, doğru seçim yapmışım diyorum.”
– Türkiye’ye gelme döneminde başka bir ülkeden vatandaşlık teklifi aldın mı? Aldıysan neden Türkiye’yi seçtin?
“Dürüst olmak gerekirse farklı ülkeler beni istedi. O dönemde gelecek vaadeden bir sporcuydum. Mısır’da önemli başarılarım vardı ama hedefim daha büyüktü hep. Hedeflerimi Mısır’da gerçekleştirmem zordu. Orada zaten en iyi isimlerden biriydim. Artık yeni bir meydan okumaya ihtiyacım vardı. Kendi limitlerini zorlayan ve daha iyisini arayan bir sporcuyum. Türkiye ile görüştüğümde kendimi evimde hissettim. Yaklaşımları, federasyonun hedefleri… ‘Tamam doğru yerdeyim’ dedim. O dönemlerde Türkiye cimnastiğin yükselen yıldızıydı. Ben de bu hikayenin bir parçası olmak istedim. Türkiye serüvenim şu ana kadar hep başarılarla dolu.”
– Peki Türkiye’ye gelişinle hayatında neler değişti?
“Her şey. Türkiye’ye, ailemi geride bırakıp geldim. Ailemi, evimi, arkadaşlarımı, doğup büyüdüğüm şehri… Bu 18 yaşında bir çocuk için zor bir durum. Ailemi 6 yıl sonra ilk kez bu yaz gördüm. Buraya geldikten sonra adaptasyon sürecimde zorlandım ama daha önce de bahsettiğim gibi takım arkadaşlarım çok destek oldular.”